25 yaşında bir delilik yapıp anne olmaya karar verip bu yolda emin adımlarla ilerleyen ve kendisi g

BERKİNİMİZ...






Bir ocak daha söndü .bir ana ,baba,kardeş yüreği daha yandı.Berkin Elvan...Yürekli çoçuk.Mekanın cennet olsun.Sana orada senin gibi  inanan devrimciler yoldaş olsun.Bir ekmek uğruna çıktığın sokaklarda yaşanan kaos sonucunda canından edenler vicdanlarınının ızdıraplarıyla kavrulsun.Bir anne,bir insan ,bir abla,bir kadın olarak seni tanımadan yandı ciğerim,yüreğim.Krlimelerin kifayetsiz kalmasındandır içimizi döküşlerimiz.Hepinize ayrı yandım.Ama bir dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaza birde sana Berkinim.Senin gibi badem badem bakan bir oğlum var benimde.Yüreği senin gibi masum abisi.
Bizlere Deniz Gezmişler anlatıldı,sen ve senin gibilerde bizlerden bir sonra ki nesillere anlatılacak.Oğluma uyurken bakıyorumda acaba ne kadar sağlıklı büyüteceğim böyle bir toplumda.Baksana sen bir ekmek almak için çıktığında günlerce komalarda kaldın,yaşama mücadelesi verdin.Ne olacak sonumuz be Berkinim.Acaba iyilerin,dürüstlerin,masumların kazanacağı bir ülke haline gelebilecekmiyiz.Daha kac tane sen daha vermemiz gerekecek toprağa.Cenazenin olduğu akşam baban bir tv programında herşeyi o kadar güzel dile getirdiki.Dinlerken ağladım,ağladım ve içime tercüman oldun  diye takdir ettim babanı.En çokta  uçurtmalı fotoğrafın dokunuyo bana.Ordaki masumiyetin,özgürlük  adına kaldırıp ucurmaya çalıştığın uçurtman...
Yüreğin ferah olsun Berkinim.Seni unutmayacağız.Senin için  sokağa dökülen milyonlarca insanın duasu hep seninle.Mekanın cennet olsun Berkinim...

BULUT TASARIM

BULUT TASARIM


İsmi gibi melek tasarımları olan bir sitedeyiz ki :) Melek hanım aslında bir kuaför.16 aylık bir oğlu var ve hobi olarak başladığı tasarımları yoğun talep üzerine satışa sunmuş.İyiki de sunmuş.Ben inceledim sizlerinde zaman kaybetmeden incelemesini tavsiye ederim.Harika tütüler,sımsıcak ugglar ama taşlı süslü,misler gibi çerçeveler,bebekler için anı defterleri,kapı süsleri,bebek şekerleri ve daha neler neler.Ben sizlere  hemen instagram hesabını ve mail adresini bildiriyorum sizlerde zaman kaybetmeden Melek hanımın tasarımlarını bakıyorsunuz :)
Instagram:buluttasarım
Mail: melek_yılmaz26@hotmail.com.
Başarılarından dolayı Melek hanımı kutlar,yeni yazımzda buluşmak üzere sevgi dolu günler dilerim...

RENKLİ HEDİYE (GAMZE AKTÜL YALÇIN)



RENKLİ HEDİYE (GAMZE AKTÜL YALÇIN)

Ve beklenen yazımız Gamze hanımın kurmuş olduğu Renkli Hediye sayfasıyla karşımızda.El emeği ile tasarladığı ürünlerinin uygun fiyat çerçevesi ile satışa sunmakta.Renkli renkli kavanozlar,bir o kadar güzel çerçeveler,kalpli bardak altıkları vs. ürünler kısacası kendi deyimiyle ''bir dünya hediye :) tarzını rengini şeklini sen seç...) sloganıyla kendisine instagramdan renklidünyalar yada renklihediye@hotmail.com adresinden ulaşabilirsiniz.Emeğinize sağlık Gamze hanım başarılarınızın devamını dilerim...


Bizde durumlar aynı.Sabah kahvaltısı,soğuk hava ve Toprak Cem'in sıkılması :) Günün en güzel haberi Umayımızın hastaneden taburcu olması.Sağlıkla,sevgiyle,bereketiyle evimize huzurla geldin güzel kızım :)
Bu arada Bukre kitabına başladım.Şimdilik akıcı anlatım diliyle güzel gidiyor.İleriki günlerde kitabın akibeti hakında bilgi gelecektir.Sağlık ve huzur dolu keyifli günlere


İNSTAGRAM GÜNLÜĞÜNE DÖNÜŞ





Tekrardan instagram hesabımı aktif hale getirmiş bulunuyorum.Ama bu defa sadece fotograf paylaşmak değil amacım.O kadar cok el emeği ile hazırlanan bebek şekerleri,kapı süsleri,tütler,pastalar var ki bende isteyen sayfaların ürünleri hakkında blogumda bilgi vereceğim.Hem el emeklerinin reklamını yapmak hemde insanlara faydalı olmak amacım. İnternette boş boş vakit geçirmekten iyi oldugunu düşünüyorum.Bu konuda iyi bir blogger olmak ilk hedefim smiley
Bizde durumlar böyle.Haftasonu havanında soğuk olmasından evde vakit geçiriyoruz.Dün Maltepe Carrefoursa ya yolumuz düştü.Toprak Cem yine kosusturmaca dolu bir gün geçirdi.Yolu düşen varsa mutlaka ugrasın derim metallerle çalışmalar var.Toprak Cem'in ilgisini en cok Terminatör çekti.Ayrıca danısmadan ücretsiz Minti Monti Dergisinide temin etmeyi unutmayın.İki sayfalık cok eğitsel çalışma olmuş ve gelecek olan etkinlik bilgileri tarihleri yer alıyor bilgilerinize.
Şimdilik durum bundan ibaret saglık dolu günler diliyorum hoşçakalın...

GECENİN GÜZELLİĞİ




Geçen akşam gökyüzünde dikkatinizi çekmiştir ayın hilal hali.Oğlumunda isteği üstüne bir kare yakalayıp paylaşmak istedim.Aslında fotoğraflamak ne kadar güzeldir.Yaşanmışlığı,anıları en güzel o aktarır.





İnternette araştırma yaparken bakın çok güzel bir yazıya rastladım paylaşmak istedim keyifli okumalar :)


Ege' de bir efsane vardır; " Hilal' in gözüktüğü ilk gece, yıldızların altında denize dileğinizi iletirseniz, deniz size mutlaka geri döner ve dileğinizi yerine getirir... " 
Gülay, iskelenin ucuna doğru yürümeye başladı. Güneş, batmaya hazırlanıyordu ve deniz oldukça dalgalıydı. Dalgalar zaman zaman iskeleyi aşıp, ayak bileklerini ıslatıyordu. Yavaş ve donuk gözlerle, iskelenin ucuna kadar yürüdü ve durdu. Yavaş hareketlerle oturarak ayaklarını denize bıraktı. Bacakları ıslanıyor, arada bir gelen dalgalarla da baldırlarına kadar ıslanıyordu. Gözlerini kısarak ufuğa baktı. Turuncu ve kırmızının karışımından oluşan karışım, hafif hafif karanlık maviye karışıyor ve bulutların arasından karşıdaki adalar gözüküyordu. Gökyüzünde bulutlar simetrik bir şekilde duruyorlar ve çok hafif bir şekilde ilerliyorlardı. 
Gülay bir İstanbul çocuğuydu. Genç yaşta aşık olmuş, okuduğu üniversiteyi sevdiği adamla evlenmek için bırakmıştı. Çok kısa bir zamanda hazırlıklarını tamamlamışlar ve sade bir düğünle evlenmişlerdi. Evliliklerinde, kimsenin çözemediği bir mutluluk sırrı vardı. Onlar hiç tartışmaz, kavga etmez ve daima iyi geçinirlerdi. Herkes bunu kötüye yorsa bile, onlar böylesine mutlu ve huzurlu iki sene geçirmişler, ikibin sene daha geçirmeye yetecek kadar da yanlarında sevgi biriktirmişlerdi. Mutluluk sırları eşinin trafik kazasında hayatını kaybetmesiyle son buldu. Gülay, adeta yıkılmış ve erimişti. Kazadan aylar sonra bile halen eşinin eve döneceğini düşünür, her akşam onu karşılamak için en güzel kıyafetlerini giyerdi. Gece olduğu halde halen eşi eve gelmeyince, sinir krizleri geçirir, ağlayarak sabahı bulurdu. Ailesi bir süre sonra Gülay' ı yanına almıştı. Daha sonraları iyice içine kapanan genç kadın, zamanla insanlarla konuşmayı bile bırakmış ve sadece dalgın dalgın düşünür olmuştu. Böyle zor geçen 1 senenin ardından Gülay psikolojik tedavi görmeye başlamış ve ilaçlarla yaşamaya alışmıştı. İlaçlar onu bol bol uyutuyordu. Uyandığı zamanlarda karnını doyuruyor, eşine mektuplar yazıyor ve akşamları erken saatlerde tekrar uykuya dalıyordu. Bir süre sonra uyku ilaçlarının müptelası olan genç kadın, doktor tavsiyesiyle, ailesi ile birlikte Çanakkale' ye taşındı. Evleri Çanakkale yolu üzerinde bir köyün biraz uzağındaydı. Evlerinin hemen arkasında yükselen yüksek dağlar ağaçlarla kaplıydı. Evlerinin hemen önünde ufak bir bahçeleri ve deniz balkonları vardı. Bahçenin önünde taşlıkla kaplı bir sahil ve hemen ilerisinde deniz vardı. Gülay denize girmeyi çok sevmesine rağmen, buraya taşındıklarından beri hiç denize girmemişti. Gündüzleri bahçedeki çiçekler ve ağaçlar ile uğraşıyor, ailesinin sohbetlerini dinliyor ve akşamları deniz balkonlarında eşine mektuplar yazıyordu. Ayaklarına gelen suyun soğukluğu ile irkildi. Hava iyice kararmaya yüz tutmuş ve az önceki o güzel renk karışımı, yerini sise bırakmıştı. Deniz biraz daha durgunlaşmış ve dalgalar yerini ufak çırpıntılara bırakmıştı. Burada her insan mutluluğu tadabilirdi çünkü doğanın güzelliklerini her saat görebilirdiniz. Sabahları adeta bir havuz gibi sakin olan denizde yürüyerek bile balıkları seyredebilir, akşamları çıkan rüzgarlar ile ruhunuzun en derinliklerinde yolculuklara çıkabilirdiniz. Fakat bunlar genç kadını mutlu etmeye yetmiyordu. O, eşinin ölümüyle birlikte sanki bir yarısınıda kaybetmişti. Gördüğü her güzelliği ve tadına baktığı her mutluluğu onunla paylaşmadığı sürece, ne anlamı vardı bu güzelliklerin ? İçi her zamanki gibi, kara bulutlarla kaplanmıştı. Ufukta görebildiği son noktayı seçmeye çalışıyor ve amansız bir şekilde içinin yandığını hissediyordu. Bu acımasız olay neden onun başına gelmişti ? Devamlı mutluluğunun neden ve kimin tarafından kıskanılıp, yok edildiğini düşünüyor fakat bir türlü düşüncelerini bir yere bağlayamıyordu. Eşini her düşünüşünde, ona bir daha dokunamayacağını, bir daha öpemeyeceğini ve bir daha asla onun kokusunu koklayamayacağını farkediyor ve bu düşünce yüreğini sıkıyordu. Kurtulmak için çırpınsa bile kurtulamıyor, çevresinde ki herşeyin bir çaresizlik çemberiyle sarıldığını hissediyordu. Her gece uyurken, rüyasında eşi ile buluşacağını düşünüyor ve bu düşünce onun karanlıklarında, sıcak ve parlak bir ışık oluşturuyordu. Bu ümitle uykuya dalıyor, fakat bir türlü eşini rüyasında göremiyordu. Rüyasında onu görebilmek için bir çok yol denemiş fakat hiç birinde başarılı olamamıştı. Bu onu gitgide dahada ruhunun derinliklerine götürüyor, saatlerce boş boş düşünmekten başka birşey yapmıyordu. Ailesi bu duruma çok fazla üzülüyor, biricik kızlarının tekrar eski haline gelmesi için ellerinden geleni yapıyorlardı. Lakin hiç biri genç kadının yüzünü güldürmüyordu, o sanki intihar etmeyi gururuna yediremediğinden dolayı sadece yaşamını sürdüren biri haline gelmişti. Bu durumdan nasıl ve ne zaman çıkacağını hiç kimse bilmiyor fakat bunun böyle sürüp gidemeyeceğini tahmin ediyorlardı. Buraya geldiklerinden beri ilaçlarını da kullanmıyordu. Ailesi, onu ilaç kullandığı zamanlardan daha iyi görüyordu. Çünkü kızları ilaç kullanırken devamlı uyuyor, söylenen hiç birşeyi anlamıyor ve daima hasta gibi oluyordu. Oysa şimdi, sabah erken kalkıyor, bahçeyle uğraşıyor, deniz kenarında oturuyor ve alışagelmiş mektuplarını yazıyordu. Onlar için bu bile, oldukça iyi bir gelişmeydi. Gülay iskeleden kalktı ve eve doğru yürümeye başladı. Sahilde ki taşlardan dolayı düzgün yürüyemiyor ve yalpalıyordu. Çocukluğundan beri buraya gelip gittiklerinden, denize dair olan tüm hikayeleri bilirdi. Yarın ay hilal şeklini alacaktı ve genç kadın bir dilek dileyecekti. Eve ulaştığında akşam yemeği hazırlanmıştı. Sessiz bir şekilde yemeğini yedi ve odasına çekildi. Yarın için içi umutla dolmuştu. Kimbilir belki gerçekten deniz ona geri döner ve isteğini yerine getirirdi. Bu düşüncelerin verdiği garip bir huzurla uykuya daldı. Sabah uyandığında henüz güneş yeni doğuyordu. Uzun zamandır yaptığı gevşek hareketlerin tersine, büyük bir çeviklikle yatağından sıçradı. Üzerini değiştirip yatağını ve odasını topladı. Kahvaltısını yaptıktan sonra her zamanki gibi bahçedeki çiçeklerle ilgilenmeye başladı. Çiçeklerin hepsi bugün daha bir canlıydılar. Gülümsemeyi unutan yüzü ile onlara gülümsedi ve her biriyle tek tek ilgilenmeye başladı. Diplerini temizliyor, sularını veriyor ve hepsine birer öpücük konduruyordu. Gülay' ı balkondan izleyen annesi ve babası birbirlerine sarıldılar. Onu böyle görmek onları çok mutlu etmişti. Akşama doğru genç kadın deniz balkonuna gitti ve büyük bir titizlikle kağıdı önüne yerleştirip, kalemini çantasından çıkardı. Yazacağı her kelimeyi özenle seçmeliydi. Düşüncelerini netleştirdi ve yazısına başladı ; " Sevgili Deniz, Bilirsin, çocukluğumdan beri devamlı seninleyim. Tatil için geldiğimiz zamanlarda saatlerce seninle dans eder, İstanbul' a döndüğümüzde devamlı seni izlerdim. Sen kimi zaman durgun, kimi zaman neşeli olurdun. Hep bunu çözmeye çalıştım ve artık çözdüğümü sanıyorum. Sanırım sen aya aşıksın deniz. Ne zaman ay çıksa, onun ışıklarını alıp, binlerce yakutmuş gibi yansıtıyorsun. Rüzgar ile konuşuyor, kıyı ile oyunlar oynuyorsun. Akşamları kimseye içini göstermiyor, adeta içine bakmaya çalışan olursa, sendeki aşkı göreceklermiş gibi kendini saklıyorsun. Fakat sabahları ayın yerini güneşe bırakmasıyla birlikte durgunlaşıyor, kendini unutuyorsun. Akşama kadar böyle zaman geçirip, akşam kendini aya hazırlıyorsun. Kimi zamanlar rüzgar şiddetleniyor ve bulutlar ayı kapatıyor. Böyle zamanlarda, sevdiğini göremediğin için oldukça sinirleniyor ve içinde ne bulursan darmadağın ediyorsun. Ben senin öfkeni kıyılara vurduğun tekmelerden bile anlıyorum denizim. İnan bana, belki de seni benden iyi anlayacak kimse yoktur... Söyle bana denizim, bir gün ayın hiç bir zaman doğmayacağını anlasan ne yapardın ? Bir daha hiç yakamozlar oluşturamayacağını, onunla olan sevginizin içinde olmasına rağmen onu asla göremeyeceğini bilsen ne düşünür, ne hissederdin ? Eminim ki öfkeyle buraları yıkardın ve bir daha hiç yüzün gülmezdi. İşte sevdiğini kaybetmek böyle birşey denizim. Sen ayını asla kaybetmeyeceksin ama ben güneşimi kaybettim. Onu her düşündüğümde içim ağlıyor, yaşam duruyor. Hiç bir şey yapmak istemiyorum. Bedenimi yırtmak ve gökyüzüne yükselmek, her neredeyse onu bulmak istiyorum. Lakin hiç bir şekilde onu tekrar göremiyor ve ona tekrar sarılamıyorum. Anlattıklarımı her gün az çok gözlerimden anladığını farzediyorum. Bu yüzden sana yazmaya ve senden yardım istemeye karar verdim denizim. Hilal' in göründüğü ve senin en sevinçli olduğun bugün senden bir dileğim olacak. Beni sevdiğime kavuştur denizim. Bir defalığına bile olsa onu görmek istiyorum. Beni aydınlatan, neşemi yerine getiren ve zamanla hayatımın anlamı olmuş o gülümseyişini görmek istiyorum. Artık buralarda daha fazla onsuz kalmak istemiyorum. Ne olur denizim, beni onunla buluştur. Onu görmeme ve bir defacık dahi olsa sarılmama aracı ol. Beni anlayacağını umud ediyor ve bana dileğim ile ilgili geri dönmeni bekliyorum.. " Gülay, mektubunu dikkatle katladı ve göğsüne yerleştirdi. Akşam yemeğini yedikten sonra iskeleye çıkarak bir süre karanlıkta hiç bir ışığın meydana getiremeyeceği o güzel yakamozu izledi. Ardından yaşlı gözlerle dileğini denize bıraktı ve gözlerini kapattı. Sanki deniz dileğini hemen yerine getirecek gibi hissediyordu. Sanki gözlerini açsa, sevdiğini karşısında görecek ve bu doğaüstü olaya deniz neden olacaktı. Yavaşça gözlerini açtı ama sevdiğini göremedi. Gözlerinden bir kaç damla yaş, denize damladı. Genç kadın büyük bir hüzünle yürüyerek evine gitti ve kimsenin yüzüne dahi bakmadan odasına kapandı. Ağladı, ağladı, ağladı.. Hayat, yaşanılabilecek bir olgu olmaktan çıkmış ve adeta bir çileye dönüşmüştü. Buna daha fazla sabredemiyordu. Fakat aksi yöndede yapabilecek hiç birşeyi yoktu. Kalbi daralıyor ve nefes alması zorlaşıyordu. Derin derin nefes alarak kendine gelmeye çalıştı fakat her nefes alışında göğsü sızlıyor adeta nefes alırken bedeni yırtınıyordu. Hırıltılar çıkarmaya başladı. Hızlı hızlı öksürdü ve bir süre sonra kendine geldi. Oldukça halsiz kalmıştı, yatağına uzandı gözlerini kapattı. Gece uykusunda bir rüzgar hissetti. Galiba balkon kapısını açık unutmuştu. Ama kalkıp kapatabilecek hali de yoktu. Rüzgar ayaklarından beline doğru ilerledi ve göğsünden başına kadar inanılmaz bir yumuşaklıkla esip gitti. Gülay, rüzgar ile birlikte muhteşem bir huzur duygusuna sarınmıştı. Gözlerini açtı. Gördüklerine inanamayıp, gözlerini tekrar kapatıp açtı. Denizin ortasındaydı. Sahilden bir hayli uzakta olmasına rağmen evlerini zar zor görebiliyordu. Denizde yürüyebiliyor ve koşabiliyordu. Büyük bir sevinçle ordan oraya koşup durdu, kendince rüyasının tadını çıkartıyordu. " Gülay... " Duyduğu sesle irkildi. Ses tam arkasından geliyordu ve yıllardır hasret kaldığı bir sesti. Hızla arkasını döndü. Kocası yüzünde o bilindik gülümsemesiyle kendisine bakıyordu. Hiç birşey diyemeden, hasretle kocasına sarıldı. İşte dileği gerçek olmuştu, onca zamandır başaramadığı şeyi deniz başarmıştı. Kocasının kollarından ayrılmadan tüm gücüyle onu sıktı. Kokusunu öylesine özlemişti ki, yıllarca böyle durabilirdi. " Ah seni öyle özledim, öyle bekledim ki.. " Eşi yanıt vermeden onun yüzüne baktı. Gözlerinde hafif bir keder vardı. Genç kadın, gayet iyi tanıdığı kocasının yüzündeki gülümsemesinin ardına saklanmış, gözlerindeki kederi hemen farketmiş ve onunda yıllardır kendisini özlediğini düşünmüştü. Onu görmenin verdiği sevinçle hiç birşey düşünemiyordu. Kocasına tekrar sarıldı, onu tekrar kokladı. Hiç uyanmak istemiyor, kalan tüm yaşamı boyunca bu rüyanın devam etmesini istiyordu. Yılların verdiği özlem ve hasretle saatlerce konuştular. Birbirlerini ne kadar özlediklerini, birisinin olmadığı yaşamda diğerinin eksikliğinin nasıl hissedildiğini anlatıp durdular. Her ikiside heyecanlı ve sevinçliydi. Bir o kadarda hüzünlüydüler. Genç kadın güneş ufuktan yavaş yavaş doğarken, gözlerini bakmaya doyamadığı kocasından alarak denize çevirdi ve ağlamaya başladı. Kocası " Ağlama.. " dedi. Ağlamaması imkansızdı, birazdan uyanacak ve bu güzel gece sona erecekti. Bir ay boyunca yine kocasına hasret kalacaktı. Ona hızlı hızlı yine mektup yazacağını, hiç durmayacağını, her ay hilali sabırsızlıkla bekleyeceğini söyledi. Kocası elleriyle karısının ağzını kapattı. Gözlerinde garip bir bakış vardı. Gülay' ı öptü. " Gitme desem de, gideceksin, fakat döneceğinde unutma, burada seni bekliyor olacağım.. " dedi. Güneş doğmuştu, gülay artık uyanması gerektiğini ve uyanmazsa ailesinin endişeleneceğinden, onu zorla uyandıracaklarından, bu güzel rüyanın sarsıntılarla bitmesini istemediğinden bahsetti. Ona son defa sarılarak, denizin üzerinden yürümeye başladı. Evine doğru yaklaştıkça yüreği sızlıyordu. Ara ara arkasına bakıyor ve kocasının orada beklediğini görmek içine tarifi imkansız bir huzur veriyordu. Gözyaşları içerisinde sahile çıktı ve evlerinin önündeki kalabalığı farketti. Biraz daha yaklaşınca, kulakları annesinin feryatlarıyla çınladı.. " Gülay, Gülaaay, Gülaaaay.... " 

BIR BURUK YUREKTI BUGUN BIZDE...

Bugun yine hastanedeydik.Iki gun once dogan Umayimiz biraz kontrol altinda kalmak icin kuvoze alindi.Sagligi sihhati yerinde fakat tebdir amacli bi kac gun bizlerden uzak olacak.
Toprak Cem halasinin bu kirilgan halini gorunce cok uzuldu.Belki cogunuzun dusundugu seydir cocuk o bilmez hissetmez ama gercekten oyle degil iste.Ben bugun halasinin gozyaslarini goren "tamam tamam hala biz burdayiz"diyen ogluma hayranlikla baktim ve herzaman ki gibi tum olaylar karsisinda ilk etki tepki olayi cocuklarda ceryan ediyor kanaatine vardim.Oglumun o merhameti,minik yuregiyle halasina vermek istedigi destegi asla gitmeyecektir gozumun onunden.



Umayimiz sen saglikla birlac gun sonra bizim yanimizda ol emi benim dunya guzelim.Toprak Cem'in kiymetlisi.Seni cok seviyoruz.Annen sensiz cok perisan.Ben ablami ilk defa bu kadar caresiz gordum.Bir anne olarak nefesimin nutkumda tutuldugu dakikalardi.O an dusundumde kirmak,kirilmak,vurmak,incitmek vs. hersey ama hersey cok manasiz sadece saglikti onemli olan...

Bu aralar kitap olayimi cok bosladigimi hissederekten Bukre ye baslamayi dusunuyorum.Cok etkileyici bir kitapmis.Bakalim okuyup sizlerle paylasacagim.Bizde durumlar boyle.Pasamin biraz oksurugu ve atesi var benim artik onunla ilgilenmem gerekiyor.Herkese saglikli geceler dilerim...

YENGE OLDUM Kİ :)

YENGE OLDUM Kİ :)


Aramıza Umay adında bir prenses katıld :) sayesinde yenge oldum yumuk yumuk elleri cin gibi gözleriyle prensesimiz gelmeden önce bizi biraz korkutsada sorunlarının üstesinden gelebilecek kadar güçlü olarak annesinin koynuna geldi.Görümceciğimin misler gibi bir balı oldu.Annelik herkeste oldugu gibi ablamda da bir başka güzel durdu.Umayımız bereketimiz iyi ki geldin yengem cennet kokan kokunla hanemize huzur getirdin sağlıkla yaşa Toprak Cemin küçük dünyası...

Çatıdaki Hayattı...

Ne yazıkki insanoğlu acıkınca kendisini doyurabilen,üşüyünce kendini koruyup ısıtabilenken hayvanlar için aynı şey sözkonusumudur tartışılır.Balkonumdan dışarıyı seyrederken  objektifime takıldı bu masum güversin.Neydi aradığı?Bir parça ekmek mi?Bir yudum sumuydu?
Bence aradığı sıcak bir eldi.Sevgiydi.Sadakatti.Hayvanların masumane görüntüsüne neden insan eli çekinirdi?Faydamızın olmadığı bir devirdeyken neden zarar verirdik.Oysa ki onlar bize görüntü güzelliği vermezmiydi.değilmidir ki çoğumuz yemek yemeyi reddeden çocucugmuzu camdan,balkondan ''bak kuş uçtu,kedi geçti'' diye oyalayıp huzura ulaşanlardanız.Derdimiz neydi sizlerle masum kanatlılar :(
Her canlı kadar bakıma korunmaya muhtaç olan hayvanlar sizinde özgürce kanat çırpacağınız barış dolu bir ülke olsun.Olsun ki sevmek sevilmek kavramları gerçekleşsin...
Güne 6,30 gibi erken bir saatta başlayıp soluğu Gata da aldık oğlumla.Alerji testim yapıldı.Çok acımadı bilginize :) Çok enteresan ki kendimi toza polene yada hayvan tüylerine vardır düşüncesi ile gittim ama Olive(zeytin ağacı) na yüksek derecede alerjimin olduğunu öğrenip geldim.Oysa ki zeytin ağacı ve polenleriyle haşır neşir biri hiç olmadım.Ne doğduğum memleket nede yaşadığığm yer böyle birşeye fırsat vermedi.Neyseki herşeye alerjisi olan biri değilmişim buda birşey öyle değilmi :) Basitte olsa bugun oğlumla birlikte sabahın erken saatlerinde ki bu mücadelemden sonra herzaman ki gibi herşeyin başı sağlık dedim.Sağlık ve sevgi dolu günlere...

Buğulu İstanbul ve Aşk Dolu Martıları...

Buğulu İstanbul ve Aşk Dolu Martıları...

Bundan yüzyillar önce deniz aşırı, çok güzel bir ülke varmış.
Tabi her masalda oldugu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve
tabii ki bir de prensesi varmis. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış.
Kral ona bakılmasını yasaklamış, her gün dolaşmak için saray muhafızları
ile sarayın dışına çıkacağı ilan edildiginde halk eğilir ve gözlerini kapatır,
ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ölümle cezalanmakmış.

Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında; fakir bir köylü
delikanlı herşeyi göze alarak başını kaldırmış ve prensesle göz göze
gelmişler... O an fakir delikanlı prensese inanilmaz bir aşkla tutulmuş.
Prensesin derin bakışlarının da boş olmadığını düşünmüş ve günlerce
uyuyamamış. Fakir delikanlı ölümü bile göze almak pahasına, prensesi
bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada güzel prenses de
onu tutulmuş onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış.
Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın
bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler.
Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda
saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına çıkarılan delikanli ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duydugu aşkını anlatmış.

Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına
dayanamamış delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş.

Hemen bir gemi hazırlattıran kral, gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada yanlız yaşamaya mahkum etmiş...

Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan delikanlı
prensese olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış...
Artık bütün martılar fakir delikanlının prensese olan aşkını anlamış
ve yazdığı mektupları prensese götürmeye başlamışlar... Zamanla
prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya götüren martılar
aracılığı ile iki gencin arasındaki aşk iyice büyümüş. Ta ki... Bir sabah
sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine
ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine dek. Tabii
korkulduğu gibi olmamış... Martıların bile aracı olduğu İki gencin
arasındaki büyük aşkı anlayamadığı için kendisinden utanmış ve kızına sarılan kral, hemen bir gemi göndertip fakir
delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini söylemiş.

Buna duyunca çok mutlu olan prenses hemen delikanlıya bir mektup
yazmış ve olanları anlatmış. Bu arada mektubu götürmek için bekleyen
martıya da tüm martıların düğünlerine davetli olduğunu söylemiş.
Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için
yola çıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı
arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek
için gagasını açtığında mektubu düşürmüş. Tüm martılar hep birlikte
mektubu aramaya başlamışlar. Fakat bir türlü bulamamışlar...

Bu arada prensesten mektup alamayan aşık delikanlı, yazmış olduğu
mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış... Biraz
ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu ariyorlarmış...

Prensesin kendisini artık unuttuğunu, istemediğini, martıların da onun için
yanına gelmediğini sanan delikanlı üzüntüsünden sonunda kendisini
fenerden kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Olanlardan habersiz kralın
gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar...

İşte o gün bugündür, martılar o mektubu ararlar. Mektubu bulup,
o inanılmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her şeyi
düzelteceklerine, inanarak hep denizler üzerinde uçuşup dururlar.

KORDON KANI BAĞIŞI

http://www.onkim.com.tr


Günaydın herkese;
Biz uyandık kahvaltı faslımızı atlattık şimdi paşamın oyun keyfini bırakıp sizlerle önemli bir konuyu paylaşmak istedim.Oğlumu 2011 eylül ayında doğurdum.Doğumuma iki hafta kala bir avm standında Onkim'in katologuna denk gelmiştim.Tam olarakta aradığım şeye ulaşmıştım.Toprak Cem'in kordon kanını bağışlamak niyetindeydim.Gerekli telefon görüşmelerinden sonra  bilgi alışverişimizi gerçekleştirdik ve doğumumun olacağı sabah Onkim görevlileride beni bu mutlu günümde bekleyerek paşamın  daha anne karnındaki ilk paylaşımını gerçekleştirdik.Bir damla kan   olarak bilinen o kök hücre kimbilir kimin hayatını kurtardı.Şimdilik çevremdeki insanları bu olaya yönlendirmeye çalışıp çabalasamda toplum olarak bilinçlenmenin önemini hissederek sizlerlede bu nu paylaşmak istedim.Lüften duyarlı olalım ve yaşamaya hakkı olan herkes için harekete geçelim,geçirelim...
Sevgiyle kalmanız dileğiyle...

YAĞMURLU GÜNDEN...

YAĞMURLU GÜNDEN...

 Sabah bastıran yağurun tadını önce evimizde çıkardık.Öğlen saatlerine dogru Toprak Cem ile temiz havanın tadını cıkarmak için kendimizi sokaklara attık.Yağmur botlarımızı giyinerek sularda çocuklaştık.Yolda ıslanmış olan bu köpek dostumuza rastladık.Temiz havanında etkisiyle bir saate yakın eğlendik koştuk.Şimdi paşamı uyutup blogumun başına geçtim keyifli bir hafta dileriz :)

DAHA NE İSTENEBİLİRKİ

DAHA NE İSTENEBİLİRKİ

2008 yolarkadaşım eşilik ederken hayatıma 2011 canımızınötesi de katıldı dünyamıza.Şimdi baba - oğul arasında paylaşılamayan kişi oldum :)

YENİ BİR HAYATA...


YENİ BİR HAYATA...

Bugün tam 29 aylık olan oğlum Toprak Cem'le başladığım bu serüven dolu hayatı paylaşmak istediğim ,dertleşmek istediğim içindir bu blog. 
Sevgi dolu günlere :)